TARİH........... ESKİ BİR İFTAR HÂTIRASI
Dürri Zade Şeyhülislâm Abdullah Molla Efendi, II. Mahmud Hân zamanında zenginliği, el açıklığı ve kibarlığıyla meşhurdu. Bu şöhreti Padişah da duymuştu, fakat söylenenleri mübalağalı bulduğu için, bir defa da kendisi konağı görmek istemişti.
Bir Ramazan günü, Üsküdar’da ikindi namazını Mihrimah Câmii’nde kıldıktan sonra, bütün vükelâ ve devrin büyük devlet adamlarının da orada toplanmalarını emretmiş.
Şeyhülislâm, o zaman Doğancılar’daki konağında oturuyormuş. O gün vükelâ ve devlet ileri gelenleri ile Padişahın da maiyetiyle geldiği görülmüş. Bütün bu kalabalık doğru Dürri Zade’nin konağına girmişler. Konakta kimsenin hiçbir şeyden haberi yokmuş. Kahya telâşa düşerek efendisine koşmuş ve heyecanla durumu haber vermiş.
Şeyhülislâm; “Efendi ne telaş ediyorsun, hareme haber gönderin! Sofralardan birkaç tanesini dışarıya versinler. Benim yemeğimi de efendimize takdim ediniz!” diyerek Padişahı karşılamış.
Herkes iftar sofrasına oturmuş ve nefis yemeklerle karınlarını doyurmuşlar. Sultan Mahmud Hân, efendi ile iftar etmiş.
Padişah, yemeklerin nefâsetini takdir ettikten başka, her yemek kabının çok kıymetli ve nefis şeyler olduğunu görmüş; yalnız pilavdan sonra gelen hoşafın bulunduğu kabın, billur olmakla beraber, diğer kaplar kadar nefis ve düzgün olmadığının sebebini sormuş.
Şeyhülislâm şöyle cevap vermiş; “Sultanım! Hoşafın lezzetini bozmasın diye buz parçalarını hoşafın içine attırmıyorum. Gördüğünüz gibi buzdan kâse yaptırıp, hoşafı onun içine koyduruyorum.” demiş. Padişah ve diğerleri buna çok şaşırmışlar.
Yemekten sonra Padişah; “Sizin aşçı pek iyi. İsterseniz bizim aşçı ile değiştirelim.” diye de Şeyhülislâm’a iltifatta bulunmuş.
Erkek: İzzet - Kız: Ülfet - İftar Yemeği: Tarhana çorbası, Kavurma, Pilav, Salata.